Bütün kız çocukları gibi ben de aşıktım babama küçükken ve belki de hala...
Onsuz gidilen bütün tatillerin ilk günleri ateşler içinde yatak döşek geçermiş benim için. Hayal meyal de olsa hatırlıyorum o günleri. Annemin de tatilini burnundan getirirdim babam da babam diye. Anne diye ağlardım her çocuk gibi ama en çok babama ağlardım.
Arkadaş baba-kızlardan olmadık biz hiç. Aramızda hep bir mesafe vardı. Sevgisini dokunarak ya da sözlerle göstermedi hiç babam. Bilmiyordu ki göstersin. Kocaman bir adam gibi gelirdi babam bana küçükken. Sonraları anladım ki boyu posu normalmiş, kocaman oluşu gücündenmiş meğer.
İlk içkimi kendi doldurdu kadehime. İçmeyi bileyim ki dışarıda içtiğimde dağılmasın ağzım yüzüm diye. Lüks bir restaurantta yemek yerken çatal bıçak kullanmayı da, dükkanda tek kabın içinden, işçilerle yemek yemeyi de o öğretti bana. Küfür etmeyi, batmak pahasına bile olsa dürüst ticaret yapmayı , paran varsa sevdiklerin ve kendi keyfin için harcaman gerektiğini, harçlıkla da istediğin her şeye sahip olunabileceğini, öfkelendiğinde bir insanın baban bile olsa ne kadar kötü görüneceğini, gururlu olmayı, adam gibi adam olmayı ve daha bir sürü şeyi ondan öğrendim ben.
Hayatıma aldığım tüm adamlarda o vardı biraz, belki de yoktu... Kimi gururlu, kimi hayatın içinden, kimi olduğu gibi, kimi sevgisini göstermekten çekinmeyen, kimi öfkesine yenik düşen, kimi konuşmaktan nefret eden, kimi dürüst, kimi yalancı, kimi aşık, kimi öylesine... Bulduklarımla mutlu olup, bulamadıklarıma öfkeleniyordum.
Sonra okudukça, dinledikçe, konuştukça anladım ki sadece benim değil, pek çok kadının ortak sorunuymuş bu. Çoğumuz farkında bile olmadan babalarımızda ne varsa onu çekiyoruz hayatlarımıza. İyisiyle, kötüsüyle ne varsa o. Babasını herhangi bir sebepten kaybetmiş bir kadının hayatına giren adamları ilgiden boğması da bundanmış, alkolik bir babayla büyüyüp, nefret etmesine rağmen içkiye düşkün adamı sevmesi de, konuşmayan babasına inat konuşkan adamları sevmesi ama hep konuşmaktan aciz adamlarla olması da...
İki sene önce gittiğim psikiyatristle konuşmam neticesinde fark ettim ben de bunu yaptığımı. Yaşadıklarımı anlattığımda, bildiğim ama görmezden geldiğim gerçeği söylediğinde suratıma tokat yemiş gibi oldum önce. Sonra uzun uzun düşündürdü beni. Adam haklıydı, seçtiğim bütün adamlarda ona duyduğum öfke ya da sevgi vardı. Sevgili değil de babamın bir kopyasını arıyordum sanki. Sonra öfkenin daha ağır bastığını fark ettim. Önce bunu yenmem gerekiyordu. Babama duyduğum öfkeyi yenemezsem kendimi yiyip bitirmeye devam edecektim belli ki :)
Onu, yaşadıklarını, yaşayamadıklarını ve yaşatamadıklarına duyduğu öfkeyi anladım önce ve sonra affetmeyi öğrendim. Önce babamı affettim, sonra hayatıma giren bütün erkekleri ve kendimi. Yaşadığım ilişkilerde payıma düşen tüm hataları kazıdım beynime, doğrularını bulabilmek adına...
Artık biliyorum ki, o adam benim babam ve ondan başka yok. Onun gibisini ya da onda olmayanları aramak da, bulduğunda saplanıp kalmak da karşındakine ama en çok da kendine haksızlık. Biliyorum ki, ne kimse beni onun gibi sevebilir, ne de ben...
Ben artık babamı buldum ve vazgeçtim onu aramaktan...
iki şok oldum...ilki böyle bir babaya sahip olmak kıskanılmak için gayet yeterli bir sebep...ikincisi bende kalsın ama, babamın bana gülümsediğini hissediyorum:))
YanıtlaSilheee, bu arada, böylelikle cadılığını kimden aldığını da öğrenmiş odum:ddd
Canım benim :)
YanıtlaSilHem cadılığımı hem gururumu ondan almışım sanırım :))
Baban her zaman yanında ve seni korumaya devam ediyor,buradan selam olsun kendisine kızı çok cadı çok tatlı :)