Çocukluğumdan beri sevemedim bir türlü pazar günlerini. Bana göre haftanın en lüzumsuz günü. Pazar yerine iki cumartesi olsaydı mesela, o zaman sevebilirdim belki. Cumartesiden sonra gelen pazartesi bile sendromdan vazgeçerdi belki. Ruhsuz bir gün, pazartesiye hazırlık günü. Başka hangi gün kendinden sonra gelen günü düşündürür ki bu kadar.
Pazar günleri bizim evin temizlenme günüydü. Önce çamaşırlar yıkanırdı merdaneli makinelerde saatler süren bir törenle. Tören gibiydi çünkü kendine özel bir ritüeli vardı. Bütün anneler sanki bir iksir hazırlar gibi bir şeyler katardı suların içine, en beyaz benim çamaşırlarım demek için yarışırlardı adeta. Çok uğraşırlardı ama değerdi doğrusu. Şimdiki makinelerde yarım saatte yıkanan, yıkandıkça rengi sarıya dönen beyazlara inat bembeyaz çıkardı çamaşırlar her seferinde. Şimdiki makineler hayatlarımızın birer özeti sanki, her şeyi kısa programda yapıyorlar, çok akıllılar ya. Çabucak yıkıyor, kurutuyor, tüketiyor...
Çamaşır yıkama töreni bitince sıra bize gelirdi. Önce banyolar yapılır, bele kadar uzanan saçlar itinayla kurutulur, özenle taranırdı. Sonra önlükler ütülenir, kolalı beyaz yakalar önlüklere iliştirilirdi. Ödevler birer birer gözden geçirilir, işi biten defter ve kitaplar çantalara yerleştirilirdi. Okul için hazırdık artık. Ve bütün bunlar olurken ekranda Kartallar Yüksek Uçar adlı dizi olurdu. Adını asla unutmayacaklarım arasında yer alan efsane dizi :)
Bütün hazırlıklar tamamlandığında yatma vaktin gelmiştir zaten. Koskoca pazar günü aklanıp paklanmakla bitmiş gitmiştir. Burnunda temizliğin kokusu, pazartesi sabahına uyanacak olmanın verdiği huzursuzlukla gözlerimi kapardım.
Büyüdüm gene aynı. Bir okul telaşım yok ama pazarlar gene pazar benim için. Çamaşırlar gene pazar günleri yıkanıyor sıklıkla, ütüler pazar yapılıyor, pazartesi sendromuna pazar akşam üstü itibariyle giriliyor, cumartesi gecesinden kalma ruh halin tüm pazar gününü etkiliyor.
Pazartesi sabah kalkmak istemezken pazar sabahı daha da bir erken kalkarım. Ama sadece kalkarım bütün gün biraz sonra yaparım nasılsa akşama çok var diye diye bir bakarım akşam olmuş ve ben miskin miskin oturarak yemişim koca bir günü. Sanırsın içime Bezgin Bekir kaçmış :)
Hele bir de dışarıda bugünkü gibi bir hava varsa miskinlik halim katmerleniyor. Koca bir gün böyle de harcanmaz ki ama, diyerek kendime kızıyorum ama sadece kızıyorum. Ama ne yapayım pazar günü de daha güzel olmak için bir şeyler yapabilir. Mesela güneşli bir gün olmakla başlasın işe, belki sırf güneşin hatırına dışarı atabilirim kendimi, güzel ve güneşli bir günü evde ziyan etmemek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder