Dün gece bir mekanın açılışına gittim bir kız arkadaşımla. Aslında hiç sevmem öyle ortamları, sahte gelir. Herkesin gözü etraftadır, kim gelmiş, kiminle gelmiş, ne giymiş diye. Ciğerini bildiğin insanları bir de öyle yerlerde görmek gerek daha iyi tanımak için, bildiğin ciğerin, ciğer olmadığını anlamak için :)
Alt tarafı bir otelin içindeki club açılışıydı ama gelen ablalar görülmeye değerdi valla. Anam o ne süs, o ne kıyafet. Ablamın biri elbise giymiş ama aslında elbise yok, bir parça kumaş almış örtmüş bir yerlerini işte. Altında da üstünde duramadığı bir topuklu ayakkabı. Yüzünde bir odayı boyamaya yetecek kadar boya. Yanında kendi gibi bir abla daha, dolanıp durdular o bistro senin bu koltuk benim. Baktılar bir bakan, ilgilenen yok bindiler son model arabalarına gittiler. Yaw canım ablam, sana bakan adam o haldeyken neye bakar, neyine bakar? Üstünde olmayan elbisene mi, elbisenin altından fışkıran etlerine mi yoksa yüreğine, gözlerine mi? Oradan bulduğun adamdan sen bekleyeceksin, o senden ne bekleyecek? Hoş, belki sizin istediğiniz de budur ama ben anlayamıyorum işte. Bana ters.
Bir başka masada sevdiğim bir erkek arkadaşımı gördüm. Piyasadır kendisi. Sever gezmeyi, piyasa yerlerde görünmeyi. Parası da vardır. Piyasadır ama piyasa çakallarından değildir. Pek çok annenin "efendi çocuk" diye tabir edeceği tiplerdendir. Ama onda da özgüven eksikliği var işte. Kendi olduğu için değil, cüzdanı kabarık olduğu için yanında dolaşıyor insanlar. Yanındaki kadınların hepsi de aynı tornadan çıkmış gibi. Yaşlarının benden büyük olduğunu hiç sanmıyorum ama yan yana koysalar teyzem gibi dururlar. Bir kadın kendine neden işkence eder ki güzelleşeceğim diye? Gencecik yaşta ne gerek var o botokslara, estetik ameliyatlara? Güzel olayım derken ne kadar çirkinleştiklerinin farkında bile değiller, yazık. Bir de bu sarışın olma isteğini anlayamıyorum galiba ben. Yakışan yakışmayan herkes sarıya boyatıyor saçlarını. Hayır madem boyatıyorsun o zaman bak saçlarına, dipleri bir karış siyah halde dolaşma.
Başka bir yerde bir grup insan. Hepsi çift. Belli ki çoğu karı-koca. Nereden mi belli evli oldukları? Çünkü haremlik selamlık oturmuşlardı. Kadınlar koltukların dibinde, duvara yakın. Erkekler dış tarafta, ortama yakın. Sırtlarını kadınlarına dönmüşler, diğer kadınlara bakma çabasındalardı. Sorsan "eşimle geldim kardeşim" der. Yalan da değil gerçi eşiyle gelmiş, ama amacı onunla eğlenmek değil. Getirmiş işte, sus payını vermiş. Biraz göz çapkınlığının kimseye bir zararı olmaz hem değil mi?
Bir de sırf sap gelmeyeyim diye koluna cici kızları takmış snob abiler vardı. Yan yana duran ama gözleri birbirlerinden çok uzakta olan çiftler. Birlikte geldik ama herkes özgür, maksat ortamda sap görünmeyelim, dost var düşman var. Bir başkasını bulan gidebilir durumu hakim. Gözlerdeki arayış görülmeye değer...
Arada gerçekten eğlenmeye gelmiş tipler de yok değildi. Onları fark etmek de hiç zor değildi. Grup olarak gelmiş genç kızlar ve erkekler. Altlarında kotları, kızlar üstlerine birer sade ama şık bluz giymişler, erkekler birer gömlek. Kendilerini müziğe bırakmış, eğleniyorlardı. Amaç sadece eğlenmek olunca nerede olursan, nasıl olursan ol eğlenirsin. Ama amaç etraf kesmek, birini düşürmek, gelen tanıdıklara "ben de buradayım" havasını atmak olunca eğlenmeyi unutuyor insanlar.
Bu mekanları açan adamlar çok zekiler, millete davetiye yolluyorlar siz seçkinsiniz imajı verip havaya sokuyorlar, kıçı kırık iki bistro hazırlıyorlar, üstlerinde post-it le isimleri yazılmış sözde rezerve masalara afilli meyve tabakları koyup iyice havaya sokuyorlar milleti sonra da içilen her içkinin parasını misliyle alıp giderken de sahte bir gülümsemeyle "umarız eğlenmişsinizdir efendim, her zaman bekleriz" diyerek uğurluyorlar. Ama insan böyle bir yerde üç kuruşuk içkiye dünyanın parasını verince hakikaten özel hissediyor kendini, mesela ben çok özel hissettim kendimi üç 50'lik bira parasıyla bir 33'lük bira içince ;)
Bu memlekette açılışlarda kimi üstünü başını açıyor, kimi gözünü, kimi de cebini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder