6 Nisan 2012 Cuma

Bu yazı da kendime...

Her gidenin arkasından bu kadar üzülmek normal değil. Hele bir de onca tecrübeye, darbeye rağmen. Bir yerde bir hata var ama nerede? Gitmelere, bitmelere alışık olmama rağmen hala bu kadar üzülüyorsam ya iflah olmaz bir salak olmalıyım ya da alıştım diye kendimi kandırıyorum.

Garip bir dönemden geçtim, gidenler ve gelenlerle dolu. Gelişlerine sevindim, gidişlerine üzüldüm. Ama bu üzüntünün sebebi yalnız kalmak ya da alışkanlıklar değildi biliyordum. Çünkü alışmaya zamanım olmadan gitti kimi. Alışık olmadığım bir dengesizlik yerleşti sonra bünyeye :) Kızdıklarımı özledim, özlediklerime kızdım. 

Tamam dengesiz bir haldeyim ama bunun bir nedeni olmalı, bir türlü anlayamadığım. Sonra düşünmeye başladım, asıl sorun ne diye. Yaşadıklarımı ve davranışlarımı düşündüm, uzun uzun konuşmalarım ve susmalarım oldu. Ama sonunda buldum sorunun cevabını. Cevap şu ki; benim gidememek gibi bir sorunum var. 

Bazen şartlar uymuyor, bazen de beklentiler ve bitiyor ilişki. İlişki bitiyor bitmesine, orada bir sıkıntı yok. Bitti deniyorsa bitmiştir. Ama ben insanlardan gidemiyorum. Kızsam da, kırılsam da, üzülsem de gidemiyorum kolay kolay. Çünkü sevgim ve inancım ağır basıyor, kolay vazgeçemiyorum. 

Elbette bunu herkese yapmıyorum, kimisi var ki varlığı da yokluğu da bir. Onlar olmasa da olurlar. Ama yüreğime girmeyi başarmış, keyif aldığım, bir şeyler paylaşabildiğim insanların gitmesini istemiyorum. Onlar hayatımdan çıktıkları zaman üzülüyorum, özlüyorum işte. İstiyorum ki; sevdiğim, kıymet verdiğim herkes yanımda, yamacımda olsun. 

Yıllar önce bana bu şekilde davranıldığında anlayamıyordum. "E ilişki bitti işte, daha ne arayıp soruyor ki" diye düşünürdüm. Meğer böyle bir şeymiş işte. İnsan gerçekten kıymet veriyorsa, o insanın varlığı çok şey ifade ediyorsa, yokluğu zor geliyorsa kaybetmek istemiyormuş. İnsan karşısındakinin "iyi insan" olduğunu düşündüğünde "gidemiyormuş"...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder